Bir ilacın etkisiyle daha sakin, daha konuşkan veya daha empatik hissediyorsak, bu kişi hâlâ ‘biz’ miyiz? İlaçların bizim üstümüzde nasıl bir etkisi var?
Nörokimya
İlaçlar, ister reçeteli anti-depresanlar, ister uyarıcılar veya psikoaktif maddeler olsun, beynin kimyasal dengesini değiştirir. Serotonin, dopamin, GABA gibi nörotransmitter maddeler yalnızca ruh hâlimizi değil, motivasyon, risk alma eğilimi, sabır ve empati gibi karakterle ilişkilendirdiğimiz özellikleri de etkiler. Örneğin, uzun süreli SSRI kullanımı bazı kişilerde daha az kaygı, daha yüksek duygusal dayanıklılık ve hatta daha “rahat” bir mizaca yol açabilir. Bu, biyolojinin karakterin ham maddesi olduğunu; ilaçların ise bu ham maddeye müdahale eden güçlü araçlar olduğunu gösterebilir.
Benlik Deneyimi
Beyindeki kimyasal düzenleme, kişinin kendilik algısını da değiştirir. Duygusal istikrar kazanan biri, önceden “sinirli” ya da “karamsar” olarak tanımladığı kişiliğini artık o etiketlerle anmayabilir. Aynı şekilde bazı yan etkiler kişinin kendine “yabancılaşmış” hissetmesine yol açabilir. Böylece ilaç, yalnızca biyolojik işleyişi değil, “öznenin kimlik hikâyesini” de şekillendirir. Kişi yeni bir tarafını mı keşfeder, yoksa kimyasal olarak mı yaratır? Bu ikilem, karakterin sınırlarını yeniden düşünmeyi gerektirebilir.
Normlar ve Etiketler
Karakter, sadece içsel özelliklerden ibaret değildir; toplumsal beklentiler ve ilişkilerimizle de sürekli pazarlık hâlindedir. Günümüzde modern kültür, “daha üretken ve dengeli” bireyler ister. İlaçlar bu beklentileri karşılamanın aracı hâline gelebilir. Psikiyatrik tanılar ve reçeteler, hangi davranışların “tedavi edilmesi gereken” sapmalar sayılacağını belirlerken; aile, arkadaşlık ve iş ilişkileri de kişinin yeni “kimyasal dengesi”ne göre yeniden biçimlenir. Duygu-durum dengeleyicisi kullanan birinin öfke patlamalarının azalması, eşler ve yakın çevrenin ilişki biçimini değiştirir. Bu süreçte toplum, ilacı yalnızca tedavi değil, kişilik mühendisliği aracı olarak da kullanır ve bireyin karakterinin nerede başladığı, kimya ve kültürün nerede bittiği sorusunu bulanıklaştırabilir.
Duygularımızın kökenini anlamak, geçmiş deneyimlerimizi yeniden değerlendirmek ve ilişkilerimizi sağlıklı biçimde dönüştürmek çoğu zaman konuşmaya, anlamaya ve içgörüye ihtiyaç duyar. Bu nedenle, ilaç tedavisiyle elde edilen biyolojik dengeyi, psikoterapiyle desteklemek hem kimyasal hem de psikolojik düzeyde kalıcı bir iyileşme için en güçlü yaklaşımlardan biridir. Terapi, kimliğinizi yalnızca “ilaçların etkisi” olarak değil, kendi seçimleriniz ve içsel yolculuğunuzun ürünü olarak yeniden keşfetmenize alan açabilir.
👉 Şimdi Randevu Alın
https://otrapsikoloji.com/iletisim