Biriyle ilk kez göz göze geldiğinizde kalbiniz hızla çarptı mı? Bu anlık çekim, gerçekten “ilk görüşte aşk” mı yoksa beynimizin bize oynadığ bir oyun mu?
Freud'un Bakış Açısı
Freud’a göre aşk, yalnızca romantik bir duygu değildir; bilinçdışı arzularımızın dışavurumudur. Çocuklukta ilk sevgi nesnelerimiz —çoğunlukla anne ya da baba figürü— yetişkinlikte partner seçimimizi etkiler. İlk görüşte yaşanan yoğun çekim, aslında geçmişten tanıdık gelen bir duygunun yeniden canlanması olabilir.
Jung'un Bakış Açısı
Jung, insanın içinde “karşıt cinsin imgesi”nin bulunduğunu söyler: erkeklerde anima, kadınlarda animus. İlk görüşte birine âşık olduğumuzu düşündüğümüzde, aslında karşımızdaki kişide kendi içsel imgemizin yansımasını bulmuş olabiliriz. Bu yüzden bazı yüzler ve davranışlar bizde güçlü bir tanıdıklık ve çekim uyandırır.
Modern Bilimsel ve Nöropsikolojik Bakış Açısı
Araştırmalar, ilk görüşte aşk hissinin aslında beyindeki dopamin ve oksitosin gibi kimyasalların ani salınımıyla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Yani kalbin hızlanması yalnızca romantik değil, biyolojik bir süreç de olabilir.
Gerçek mi? İllüzyon Mu?
Psikodinamik kuramcılar aşkı, geçmiş ilişkilerin izleri, bilinçdışı arzular ve içsel imgeler üzerinden açıklıyor. Bu bakış açısıyla ilk görüşte aşk, “gerçek” bir bağdan çok, zihnimizin hızlıca kurduğu bir senaryo olabilir. Ancak bu senaryonun güçlü etkisi, ilişkilerin başlangıcında büyük bir itici güç sağlayabilir.
İlk görüşte aşk, çoğu zaman büyüleyici bir yanılsamadır. Ama bu yanılsama, ilişkilerin başlaması için gerekli kıvılcımı yakabilir. Belki de asıl mesele, o ilk kıvılcımı uzun vadeli bir bağa dönüştürmektir.
👉 Şimdi Randevu Alın