OTRA Psikoloji

Kişinin eşya biriktirme ve bu eşyalardan ayrılamama davranışıyla karakterize edilen ruhsal bir bozukluktur. Toplanan eşyaların çoğu zaman gerçek bir değeri yoktur. Birey, bu eşyaları evden çıkarmak fikri yoğun bir kaygı yaşatır. DSM-5’te 2013’senesinde OKB’den (Obsesif Kompulsif-Bozukluk) ayrılarak bağımsız bir tanı haline gelmiştir. Kendince özel bir alanda incelenmesi patolojik bir ilerleme olarak gözükse de aslında yanlış tanı ve uygulamalar neticesinde; bireyin kimlik ve zevk arayışında satın almanın normalleşmesi olarak da var olabilir. Örnek olarak Fight Club (1999) filminin baş rollerinden Edward Norton’un canlandırdığı anlatıcı karakteri, hayatının tamamlanmasının ancak Ikea’dan aldığı mobilyaya bağlı olduğunu düşünür. Bu boşluk hissi, zincirleme olarak tüketim çılgınlığını desteklediği gibi istifleyici bir karakterlenmenin yolunu açabilir. İstifleyici davranışlar psikolojinin perspektifleri içerisinde özellikle psikanalitik kuramdan ele alınarak anlam kazanabilir:

Psikanalitik yaklaşıma göre istifçilik bireyin dış dünyaya yönelik kaygılarını bastırmak ve içsel çatışmalarla başa çıkmak amacıyla eşyalara aşırı anlam yüklemesiyle ortaya çıkar. Bu bozukluk genellikle anal psiko-seksüel evreye dayandırılır. Bu dönemde çocuk dışkısını tutma veya bırakma üzerinden kontrol ve sahip olma duygularını geliştirir. Zevk almanın kontrolü artık bireye geçer. Freud’a göre bu evrede yaşanan aşırı katı veya gevşek tuvalet eğitimi, çocuğun biriktirme veya bırakmama üzerine nevrotik yapılar geliştirmesine neden olabilir. Bu nevrotik yapılar da ileride istifçilik davranışlarına zemin hazırlar.

Diğer bir anlayışla Melanie Klein’ın ortaya sunduğu id psikolojisinin anlamlandırılmasına yeni bir boyut kazandıran obje ilişkileri kuramına göre istifçilikte: Eşyalar sadece eşya değildir, kişilerle olan ilişkilerimizin içsel temsilliğini yansıtır. İstifçilikte kişinin nesne ile ilişkisi olgunlaşmamış olabilir. Bu yüzden eşyadan kurtulmak ve atmak bireye kendi parçasını koparıyor hissiyatı verebilir. İstifçiliğin bireyde varolma biçimini vaka analizlerinde görmek mümkündür:

Bu vaka, 52 yaşında, evli, ilkokul düzeyinde eğitim almış ve oto tamircisi olarak çalışan bir erkeğe aittir. Hastanın bilinen bir fiziksel hastalığı bulunmamakta, ancak 22 yıl önce tek oğlunu kaybettikten sonra başlayan depresif belirtiler tariflenmektedir.

Hastanın ailesi, onun giderek daha fazla eşya biriktirmeye başlaması üzerine durumu fark etmiş ve aile hekimi tarafından psikiyatri polikliniğine yönlendirilmiştir. Evinde özellikle taşlar, eski kağıtlar ve hurda araba parçaları gibi nesneleri biriktirdiği gözlemlenmiştir. Bu nesnelerin çoğu işe yaramaz ya da bozuk olmasına rağmen, hasta onları “bir gün lazım olur” düşüncesiyle saklamaya devam etmektedir. Kendisi bu davranışın abartılı olduğunu fark etmekte ancak yine de herhangi bir nesneyi atmakta büyük zorluk yaşamaktadır. Bir başkası bu eşyaları attığında ise yoğun kaygı hissetmektedir.

Bu davranışın oğlunun ölümünden yaklaşık iki yıl sonra başladığı ve 20 yıl boyunca giderek kötüleştiği anlaşılmaktadır. Psikanalitik bakışla ele alındığında, bu tür birikim davranışı, bastırılmış yas, içsel boşluk duygusu ve benlik bütünlüğünü koruma çabasıyla ilişkili olabilir. Toplanan nesneler, kaybedilen oğlun bilinçdışı temsilini koruyan sembolik objeler hâline gelmiştir.

Psikiyatrik değerlendirmede hastanın uyanık, sakin ve çevresine oryante olduğu; depresif duygulanım sergilediği; ancak konuşmasının mantıklı ve düzenli olduğu gözlemlenmiştir. Psikotik belirtiler saptanmamıştır. Evdeki dağınıklığın şiddeti “Clutter Image Rating” ölçeğiyle değerlendirilmiş ve ileri seviyede sınıflandırılmıştır.

Hasta için öncelikle bir psikoterapi planı oluşturulmuştur. Terapide amaç, hastanın biriktirme davranışının arkasındaki düşünceleri ve duygusal kökenleri fark etmesini sağlamak, bu davranışların mantığını sorgulamasına yardımcı olmak ve zamanla eşyalardan ayrışabilmesini kolaylaştırmaktır. Eşyaların işlevsel değil duygusal anlamlar taşıdığını anlaması, tedavi sürecinin önemli bir parçasını oluşturmuştur.


Bu örnekteki gibi istifçiliğin patolojik boyutlara ulaştığı vakalarda, psikoterapi iyi bir eşlikçi olma potansiyeline sahiptir. Her ne kadar kapitalizm bireye kompulsif tüketim alışkanlığı aşılasa da istifçiliği tüketim kültürünün patolojik bir yansıması olarak görebiliriz. Tedavisinde de psikoterapinin önemli bir bileşen olduğunu unutmamalıyız.




👉 Şimdi Randevu Alın
https://www.otrapsikoloji.com/iletisim

Hemen seansa başla!