Yapay Zeka Terapistleri: Dijital Psikoterapinin Etkinliği ve Etik Sorunlar

OTRA Psikoloji

Gündelik yaşantımızın bir parçası haline gelen yapay zeka teknolojileri yavaş yavaş insanların terapistlerine mi dönüşüyor? Özellikle dijital terapistler olarak adlandırılan yapay zeka tabanlı chatbotların ve mobil uygulamaların, ruh sağlığı desteğine erişimi kolaylaştırdığı söyleniyor. Fakat yapay zekayla psikoloji ne kadar işlevsel olabilir?

Yapay zeka terapistlerinin özellikleri arasında şunlar bulunuyor: ruhsal bozuklukları tanıma, elektronik sağlık kayıtlarını inceleme, kişiye özel tedavi planları oluşturma ve intihar riskini erken fark etme. Çalışma şekilleri ele alındığında genellikle sohbet botları (chatbot) şeklinde çalıştıklarını görüyoruz. Bu sistemlerin, kullanıcının yazılı ya da sözlü olarak verdiği yanıtları analiz ederek duygusal durumunu anlamaya çalıştığı söyleniyor. Doğal dil işleme (NLP) teknolojisiyle, kişinin söylediklerinden ruh halini, düşünce biçimini ve stres düzeyini tahmin edebilmek üzere programlanan bu mekanizmalar, kullanıcının ruh hali verilerini zaman içinde toplayarak daha doğru önerilerde bulunmaya ve kişiye özel psikolojik destek sunmaya çalışıyor.

Online chatbotların dışında bilim dünyası yapay zeka destekli robot terapi asistanları üzerine de çalışıyor. Bu yapay zekâ robotları, otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan çocuklarla farklı türde etkileşimler kurmak için de kullanılıyor. Otizmli çocukların, insanlarla iletişimde zorlanmalarına rağmen robotlara olumlu tepki verdikleri bulunmuştur. Benzer şekilde, Bb tür robotlar sayesinde özel ihtiyaçlara sahip çocuklar sıra alma, taklit etme, etkileşimde kalma ve empati gibi sosyal becerileri öğrenebilir ve daha sonra bu becerileri insanlarla olan ilişkilerinde kullanabilir.

Yukarıda bahsedilen cihazlar ve uygulamalar henüz yaygın klinik kullanıma girmiyor. Ancak bu teknolojiler çok hızlı geliştiği için, terapi sohbet botlarının, sanal karakterlerin (avatar), sosyal destek robotlarının ve seks robotlarının yakında sağlık alanında daha yaygın şekilde kullanılmaya başlaması bekleniyor. Ancak yapay zekâya sahip robotların ruh sağlığı alanında nasıl kabul gördüğü ve ne kadar etkili olduğu konusunda çok az araştırma var. Ayrıca bu teknolojilerin yaygınlaşmasıyla birlikte ciddi etik sorular da gündeme gelmektedir. Öncelikle, kişisel ve hassas ruh sağlığı verilerinin kim tarafından, ne amaçla ve nasıl saklandığı konusunda büyük belirsizlikler var. Veri güvenliği sağlanmadığında, kullanıcıların mahremiyetinin ihlali ve bilgilerin üçüncü taraflarla paylaşılması riski doğuyor. Ayrıca, yapay zekânın karar alma süreçlerinde şeffaflık eksikliği bulunduğu düşünülüyor; örneğin, bir chatbot’un intihar riskiyle karşılaştığında nasıl bir müdahale kararı verdiği ya da bu kararı hangi veriye dayanarak verdiği çoğu zaman anlaşılmıyor. Bir diğer önemli etik mesele ise, kullanıcıların bu sistemleri “gerçek bir terapist” zannetmeleri ve yapay zekâya insani nitelikler atfetmeleri. Bu durum, özellikle kırılgan ya da kriz hâlindeki bireylerde, yanlış güven duygusuna neden olabilir. Terapötik sorumluluk taşıyacak bilinçten yoksun olan sistemlerin, danışan üzerinde yaratacağı psikolojik etkiler de henüz yeterince araştırılmamıştır.

Bununla birlikte, yapay zekâ terapistlerinin insan terapistlerin yerini almasının pek mümkün görünmediğini gösteren bazı önemli noktalar da var. Örneğin,  Lacan’ın psikanalitik kuramında terapi, yalnızca semptomları analiz etmekten ibaret değildir; terapötik süreç öznenin bilinçdışıyla kurduğu ilişkiyi yeniden yapılandırmayı amaçlar. Lacan’a göre anlam, dilin ötesindedir ve "Öteki" ile olan ilişki, öznenin kimliğini belirler. Yapay zekâ ise dili yalnızca sözcüklerin düz anlamları üzerinden işler; mecazları, bastırılmış içerikleri ya da öznenin suskunluklarındaki anlamı yakalayamaz. Çünkü yapay zekâ, öznenin arzusu gibi derin yapıları kavrayabilecek bir bilinçdışı haritasına sahip değildir.

Psikoterapi sadece söylenenleri değil, söylenmeyenleri, sessizlikleri, tekrarları, dil sürçmelerini de içerir. İnsan terapist bu ipuçlarını duyar, hisseder ve danışanın içsel çatışmalarıyla empatik bir bağ kurar. Oysa yapay zekâ sistemleri, kullanıcıyı veri sağlayıcısı olarak görür ve onu algoritmik bir düzleme indirger. Dolayısıyla yapay zekâ terapistleri, anlama değil sınıflandırmaya çalışır; oysa terapi, öznenin kendini yeniden anlamlandırmasıdır.

Yapay zekâ, destekleyici bir araç olabilir; ancak ruhsal iyileşme sürecinde yerini alması gereken şey, terapistin insani varlığı ve etik sorumluluğudur. Lacan’ın da vurguladığı gibi, “iyileşme” yalnızca bir bilgi alışverişiyle değil, öznenin arzusu ve anlam üretimiyle mümkündür. Bu da insanın, bir diğer insanla kurduğu özgün ilişkide mümkün hâle gelir, bir algoritmayla değil.

Yine de, bazı özel durumlarda; özellikle acil müdahale gerektiren kriz anlarında, coğrafi erişim kısıtlılıklarında ya da ruh sağlığı uzmanına ulaşmanın mümkün olmadığı koşullarda yapay zekâ tabanlı terapötik araçlar geçici bir destek olarak değerlendirilebilir. Ancak bu tür kullanımlar, gerçek bir terapötik ilişkinin yerini tutmaktan çok, bir köprü işlevi görmelidir. Zira terapi yalnızca bir sorun çözme süreci değil, aynı zamanda ritüelistik bir yapı taşır; her seans, öznenin yeniden inşasına alan tanıyan, zaman içinde gelişen ve güvene dayalı bir buluşmadır. Bu yapının işlerlik kazanabilmesi, ancak karşısında düşünen, hisseden ve etik sorumluluk taşıyan bir insanın bulunmasıyla mümkündür. Yapay zekâ, teknik yeterliliği ne düzeyde olursa olsun, insan olmanın getirdiği o kırılgan ve eşsiz karşılaşma alanını yaratamaz. Bu nedenle, psikoterapinin hakiki doğası ancak insan-insan etkileşiminde hayat bulabilir.


👉 Şimdi Randevu Alın
https://www.otrapsikoloji.com/iletisim

Hemen seansa başla!